27 Nisan 2011 Çarşamba

Trieste İtalya, Grado İtalya, Graz Avusturya

Her zaman bahsettiğim gibi, benim bu blogda yardımcı olmak istediğim en önemli konu maliyet. O yüzden ilk olarak Trieste'ye nasıl ucuza gidilir ondan bahsedeceğim. Trieste'ye maalesef Türkiye'den direk uçuş yok bu yüzden aktarma yapmak kaçınılmaz oluyor. Trieste'nin batısında yaklaşık 200 km uzaklıkta Venedik, doğusunda Hırvatistan sınırı ve kuzeyinde 90 km uzaklıkta Slovenya'nın başkenti Ljubljana. Vizeler genelde schengen olarak verildiği ve Slovenya konsolosluğundan vize alımı daha kolay olduğu için size Ljubljana'yı önereceğim. Burdan otobüslerle  1,5 saatte Trieste' ye ulaşabilirsiniz. 

Benim gidişim? Viyana'da olduğum için çok daha kolay oldu. Viyana'dan araba kiraladık ve çıktık yola. 

Yolumuzun üstünde şirin bir otelde, eşsiz doğa manzarası eşliğinde melange ( Viyana kahvesi ) yudumlarken her birimiz ayrı şeyler düşlüyorduk. 



















Graz, Avusturya

İsmini takımı sayesinde ( Strum Graz ) öğrendiğim şehir Graz'daydık. 280.000 nüfusu varmış bana çok daha küçük gibi geldi. İlginç olan şehirde 4 tane üniversite var, bu kadar küçük bir şehirde bana fazla geldi ama adamlar okumayı seviyor demek ki. 


















Burası şehrin doğu tren istasyonu, şirin bir yerdi ama şehrin boyutları hakkında fikir verebiliyor.





















Strum Graz'ın stadı şehrin girişinde hemen göze çarpıyor, ismi UPC ARENA bunlarda stadlarına reklam alıyorlar demek ki.
Yemek için ilginç menüleri var mı diye,yolda gördüğümüz orada yaşayan bir Türk'e soruyoruz fakat beklediğimiz cevap: şinitzel yada kebap:)  Bizde bir yemek zincirinde yemeğimizi yiyip yolumuza devam ediyoruz.  




















Hala Avusturya sınırındayız, yukarıda gördüğünüz resim insana olan saygı ve değerin gerçek bir göstergesi.
Maalesef bizdeki gibi lafla değil. O barikatların arka taraflarında küçük bir köy yada tek bir ev var, peki neden mi yapılmış o barikatlar? Kaza oluyor falan diye değil, zaten kaza olamaz yol ile evler arasında en az 1 km mesafe var. O barikatlar sadece, ses, yola yakın olan evleri rahatsız etmesin diye yapılmış.



Trieste, İtalya




















Trieste'ye  gitmeden önce, yaklaşık 6 aydır çok sevdiğim denizden ayrıydım, 6 ay önce gelmiştim Viyana' ya ve Tuna nehriyle idare etmeye çalışıyordum. Tabii deniz yanında yaşayıp büyüyenler iyi bilir ki denizin tuzu, yosunu,balığı ayrı bir koku verir, sadece onu koklamak bile denizle bütünleştirir insanı. Bu sebeptendir ki çok özlemiştim denizin kokusunu,Viyana-Trieste yolu aynı İstanbul-İzmir yoluna benziyordu, İzmir'e giderken ovalardan, dağlardan geçersiniz en son Manisa'daki dağları geçtikten sonra  birden serilir önünüze ışıl ışıl İzmir körfezi. Trieste'ye varmadan büyük bir dağ aştık ve ardında İzmir gibi olmasa da güzel bir körfez ve 6 ay sonra yakamozlu bir deniz karşıladı bizi. 





















Trieste' nin meydanları çok büyük, sadece meydanlarına bakarak sosyalist bir devlet diyebilirsiniz. Tabii caddelerine attığımız  ilk adımlarımızla sıcaklığı sarıyor bizleri.























 Tüm gezilerimde başıma gelen olay Trieste'dede başıma geldi , büyük bir etkinlik vardı. Arabadan indiğimizde akşam saat 21.00 sularıydı ve bu saatte böyle kalabalık bir etkinliğin bizi bekleyeceğini düşünmemiştik. Tabii gayet mutlu bir şekilde kalabalığın arasına girip ne olup bittiğini anlamaya çalıştık. Müzisyenler sahne aldı, harika İtalyanca şarkılar dinledik, bide ilginç stantlar vardı. Trieste'de ki üniversitenin buluşlarını sergilediği akşama denk gelmişiz, bizimde üstümüzde birkaç basit şey denediler, eğlendik.







































Trieste küçük olmasına rağmen gelişmiş ve zengin bir şehir, sanırım bu liman kenti olmasıyla alakalı.
Yapılar şaşalı, mağazaları gösterişli ve bir üniversiteye sahip olması sebebiyle genç nüfus oldukça fazla.






















Dar sokaklarında yan yana masalar, birbirlerinin dilinden anlamasalar da küçük bir tebessümle mutlu olabilecek insanlar. İtalya gerçekten bize benzer, keyif dolu bir toplum , eğlenmeyi biliyorlar.






















Bide şu soru var aklımda gezerken Trieste sokaklarında, insan karakteri 500 km güneye inince bu kadar fazla değişebilir mi?



Daha sonra otel aramaya koyulduk, malesef önceden herhangi bir otele rezervasyonda yaptırmamıştık.
Gerçi araba vardı en kötü onda yatardık, yinede şansımızı denedik ama hiç boş yer yoktu. Yalnız halkı çok yardım sever, bir tanesi bizim için  yarım  saat otel aradı ama onunda bildiği tüm oteller doluymuş. Sonunda arabayla gezerken bir otel gördük ve içeri girdik kimse yoktu, ilginç olan odaların kapısı açıktı ve yataklar boştu, biraz sakat bir yer olduğunu düşünerek kalmaya cesaret edemeden arabanın yolunu tuttuk ve geceyi böylece arabada geçirdik.





















İtalyanlar da kahvaltı kültürü yok maalesef, şansımıza İtalya'da bir Türk pizzacısı bulduk, daha doğrusu biz caddelerde hayıflanırken onlar bizi duymuş davet ettiler. Bize, sucuklu yumurtaya varana kadar harika bir kahvaltı hazırladılar.Tekrar gidersem mutlaka görmek isterim,şimdilik buradan sevgiler onlara.



Grado, İtalya


Trieste' den ayrıldıktan sonra kararsız kaldık, Hırvatistan'a mı yoksa Venedik tarafına mı derken batıya doğru gidelim karşımıza neresi çıkarsa dedik ve yola koyulduk.






















Yolculuğumuz boyunca bir çok tatil kasabasıyla karşılaştık. Hava harikaydı, devamlı yeni yerler görüyor, gördükçe mutlu oluyor, adeta gezmeye doyamıyorduk.





















Burası benim büyüdüğüm yere çok benziyor, sanki daha önceden buradaydım gibi.






















Burada da denizin yapısı çok ilginç, paraşütle sörf yapanların olduğu yerde su bileklere geliyor.





















Küçük yazlık bir belde Grado, biz gittiğimizde nisan sonuydu o yüzden kalabalık değildi. Sezon mayıs sonu gibi açılıyormuş.






















Denizi temiz fakat, Grado coğrafyası gereği tam burunda olduğu için, rüzgar dolayısıyla çok dalgalı oluyormuş.





















Eğlenceli bir spor, bizde kiralayıp denemek istedik ama hem kiralanmıyor hemde yapması çok zormuş.






















Ve Avusturya Viyana'dan başlayıp Graz, Ljubljana ( maalesef fotoğrafları yok ) ,Trieste ve ardından  Grado' da biten turumuzda yaşadıklarımı anlattım umarım faydalanabileceğiniz bilgiler vermişimdir.

 Hoşçakalın :)

26 Nisan 2011 Salı

Viyana, Vienna, Wien

Viyana'ya gitmenin yolları çok çeşitli : İstanbul için THY, Pegasus, Sunexpress, Austria Airlines direk uçan havayolu şirketleri, Pegasus ve Sunexpress' in bilet fiyatları özellikle ölü sezonlarda indirimli olabiliyor. Ben Viyana'ya 50 avro gibi bir ücretle gelmiştim. Planınız yazın gelmekse 200 avro civarı bilet bulabilirsiniz. Tabii ki daha ucuz alternatifler var mesela Wizz Air ile İstanbul' dan Budapeşte' ye 30 avro civarı gelebilirsiniz. Budapeşte-Viyana arası otobüsle 2 saat ve 18 avro.

Birazda şehrin içindeki ulaşımdan bahsetmek istiyorum. Viyana demir yolu ağlarıyla örülmüş bir şehir, 4 tane farklı metrosu var, tramvay ve otobüsler ile şehrin bir  tarafından diğer tarafına en fazla 45 dk da gidebilirsiniz
























Biletler, günlük, 48 saatlik, haftalık ve aylık olarak satılıyor. Haftalık bilet fiyatları 15 avro ve bence en makul olan haftalık bilet. Aldığınız biletle tüm toplu taşıma araçlarını kullanabiliyorsunuz. Biletlerinizi metro girişlerindeki makinelerden yada tramvayların içinden alabilirsiniz. Viyana'da araca binerken, inerken yada istasyonda bilet kontrolü yapılmaz, belli olmayan zamanlarda gizli şekilde yaparlar ve eğer yakalanırsanız 70 avro ceza keserler. Tavsiyem haftalık bilet alıp sınırsız şekilde rahatça kullanmanızdır.



Ringtram denilen bir tramvay var, şehir turu yaptırıyor fakat 30 dk için 9 avro ödemek zorundasınız onun yerine 1 numaralı tramvayı kullanıp bedavaya harika bir şehir turu yapabilirsiniz.



Viyana gerçekten bir sanat şehri sokaklarında dolaşırken bile  her anlamda sanata doyuyorsunuz. Tarihi yapıları, sokaklarında çalan keman ve viyolonsel sesleri, Fiaker (Viyana faytonları)  sizi tarih kitaplarından bildiğimiz, 1800 lü yılların atmosferine götürüyor.

Elimden geldiği kadar sizlere Viyana' yı anlatmaya çalışacağım. Tüm anlatım bana aittir hiç bir yerden alıntı yoktur. Tarihi bilgiler dahi alıntı değil, araştırdığım bilgilerin gerekli olanlarıdır. Anlatılan yerlerin hepsine gidilmiş 
anlatılanlar yaşanmıştır.  


Şimdi sizlere resimlerle, mekanları tanıtmaya çalışacağım. ( resimler bana aittir)                   



Belvedere sarayı



Belvedere Sarayı Landstrasse´de iki parçadan oluşan barok stilde bir saraydır. Yukarı ve Aşağı Belvedere Sarayı olarak iki parçadan oluşan yapılar birbirine çok geniş bir bahçe ile bağlıdır. Şu anda müze olarak kullanılıyor. Belvedere sarayında çok değerli  tarihi tabloları görebilirsiniz.
Belvedere, Viyana'da gitmeyi hep ertelediğim bir yerdi, nedenini bilmiyorum ama yazımda da ilk sırayı aldı.
Belvedere Saray'ının Resmi sitesi



Schönbrunn Sarayı


Schönbrunn sarayına ilk gittiğim gün 8 Hazirandı ve tabii Sommernachtkonzert (sanırım bir yaz akşamı konseri denilebilir.) Tabii ben Viyana'da olduğum için bu tarz fırsatları kaçırmıyorum. Bu sene konser 2 Haziranda  eğer geziniz bu zamana denk gelirse kesinlikle kaçırmamalısınız.
Konser hakkında bilgi: Resmi sitesi



Schönbrunn sadece bir saray değil bahçesi çok büyük ve içinde sadece seyirlik yapılmış bir çok yapı mevcut.



Akşam güneşi batarken fıskiyelerin ve ağaçların kızıla renge boyanması, güneş güzel bir resim ortaya çıkarmış.



Konser sonrası dönüş yolu, metrodaki kalabalıktan da anlaşılacağı gibi konsere olan ilgi çok fazlaydı.



Bu resim de kardeşim geldiği zaman, karlı bir kış gününde Schönbrunn girişi. 
Yalnız kışın Viyana görüldüğü kadar güzel değil :) Çok Soğuk..



Stephansdom ( Aziz Stephan Katedrali )




















Stephan katedralinin yapımına 1137 yılında başlanmış lakin bu halini alana kadar yaklaşık 600 yıl geçmesi gerekmiş.Almanca kursundaki hocam, siz Viyana kuşatmasını yapmasaydınız çok daha büyük olacaktı demişti, bilmiyorum etkimiz olmuş mu?  Bence bu haliyle de gösterişli ve herkesi  kendine tekrar tekrar baktırıyor.



















Stephan Katedrali Viyana'nın merkezi konumunda olan Stephanplatz da bulunuyor. Stephanplatz'ın bir tarafı Kartnerstrasse diğer tarafı da barlar sokağı olarak bilinen Schwedenplatz. Buralarda gezerken, Viayana'nın 1. Bölgesi için söylenen, açık hava müzesi tabirinin ne kadar doğru olduğunu hissedeceksiniz. Gece hayatı ve alış verişin kalbi bu bölgede, Kartnerstrasse de alış veriş yapabilir, daha sonra aynı cadde üzerinde ünlü viyana şinitzeli yiyebilirsiniz.
Gerçek Viyana şinitzeli (kalb) yani süt danasından yapılır ve üzerine limon sıkarak servis edilir.Yalnız çoğu restoranda dana eti diye belirtmeniz gerekir yoksa domuz şinitzel yiyebilirsiniz.

























Daha sonra Schwedenplatz a doğru yürürken barlar sokağında canlı müzik eşliğinde şarabınızı yudumlayabilir yada bir cluba giderek sabah saatlerine kadar eğlenebilirsiniz. Gece hayatı demişken Praterdome dan bahsetmek istiyorum. Viyana'daki en büyük club farklı salonlarında kendinize uygun müziklerle sabah saatlerine kadar eğlenebilirsiniz. Praterdome, Prater eğlence merkezi ( lunaparkın ) içinde.





Prater 





















Prater çok büyük bir alan üzerine kurulu ve aslında çoğunluğu halen orman olarak kullanılan büyük bir park.
1400 yıllarda Prater isminin kullanıldığı sanılıyor, asıl amaç o zaman ki kralın av tutkusu o yüzden Prater yıllarca elden ele geçiyor 19. yüzyılın sonuna doğru ise artık avlanmak yasaklanıyor ve halkında kullanabildiği bir gezi ve eğlence mekanı oluyor. En ünlü sembolü Riesenrad ( dönme dolap ) 1897 yılında yaptırılıyor. Daha sonra 2. dünya savaşında büyük kısmı yanıyor ve biraz daha küçük hali günümüze kadar geliyor. Bana göre çokta büyük olmayan 15 vagonlu bir dönme dolap halen binmiş değilim.





Viyana Parkları




















Park denince akla ilk gelen şehrin göbeğindeki Stadt park oluyor. New york' taki Central yada Londra'daki Hyde park gibi, bütün büyük şehirlerde olması gereken, insanların kısa bir anlığına da olsa şehrin gürültüsünden
uzaklaşıp, gazetelerini okuyup yorgunluklarına atacakları hoş bir alan.


Şehrin içinde birden  fazla park var en ünlüsü Stadt park ama ben diğer parklardan çektiğim resimleri de eklemek istiyorum. Maalesef ülkemizde çok fazla park olmadığı için bana çok ilginç geldi sanırım..


















Bu parklar şehrin içinde ve yürüme mesafesinde.


















Belediye çimlere şezlong koymuş, gerçekten etkileyici bir çalışma...


















Oberlaa parkı 1974 yılında, yapay gölün yapımıyla açılmış. Yukarıdaki resimde çalışan işçiler gözüküyor.



















Mariahilfer Strasse



















Ünlü alış veriş caddesi, İstanbul' da ki karşılığı Bağdat caddesi olabilir. Cadde etrafındaki tarihi yapıları ve kiliseleri, aynı zaman da modern bir şekilde dekore edilmiş butikleri ve cafeleri ile farklı iki kültür barındırıyor. Ayrıca 1.Viyana kuşatması sonrası harap olmuş daha sonra düzenlenmiş ve 2. Viyana kuşatması sonrası tekrar yok olmuş ama hiç usanmadan eski ihtişamına kavuş bir cadde Mariahilfer. Kuşatmalara ev sahipliği yapmasının sebebi 1. Bölgeye çok yakın olması. Çünkü o yıllarda Viyana'da şehir 1. Bölgeden oluşuyor, bizde ki Suriçi gibi.




Rathaus ( Belediye Binası )



















Neogotik tarzda 1800 lü yıllarda yapılmış yapı tüm heybetiyle Viyana'ya ilk geldiğim zaman karşımdaydı. Tanıdığım bir arkadaşım kış olması sebebiyle açık olan buz pistine götürdü, ama buz pisti çokta önemli değildi benim için, Avrupa'ya ilk gelişimdi ve ilk gördüğüm yerde Rathaus'du, çok etkilenmiştim. O akşam biraz buz pateni yapamadıktan sonra, tekrar tekrar seyrettim Rathaus'u. Viyana benim hiç alışık olmadığım bir şehirdi, ilginçti, süslüydü, film gibi değildi belki ama kitap gibiydi.





















Buz pisti gayet büyük ama ben güzel fotoğraflayamamışım. Kışın 3 ay boyunca açık ( ocak-şubat-mart)
biletler 5 avro civarı, isterseniz paten kiralayabiliyorsunuz. Açık havada, böyle bir atmosferde paten kaymak gerçekten zevkli. Bir tane büyük, bir de alanın etrafını çevreleyen dar parkura sahip.